Gelişimin temelini, erken eğitime her tür programcı yaklaşımdan çok daha büyük ölçüde sevgi ve şefkat yaratır. Bu nitelikler erişkin ile çocuk arasında yaşayan tutum ve davranışlarda, çocukların birbirleriyle olan davranışlarında ve aynı zamanda erken çocukluk merkezinde bulunan erişkinlerin birbirleriyle sosyal ilişkilerinde dışa vurulur. Başka türlü söylersek, bu davranış ve tutumlarınkalitesi, erken çocukluk eğitiminin sosyal birliğini biçimlendirirler.
Dijitalleşen Dünyada Waldorf Eğitiminin Önemi
Ekrana bakakalmış bir çocuk düşünün; donuk, hareketsiz, ifadesiz, bedensel ihtiyaçlarının farkında değil, acıktığını ve tuvalete gitmesi gerektiğini ancak ekran başından kalkınca anlayan bir çocuk... Oysa ki “çocukluk hali” böyle midir? Teknolojiye fazla maruz kalma çocukların her alandaki gelişimlerine engel olur. Erken çocukluk döneminde çocuklar deneyerek ve taklit ederek öğrenirler. Uzun saatler ekrana bakan çocuklar taklit edebilme becerisi geliştirmekte zorlanırlar. Çocuklar insan olabilmeyi ancak insanlarla etkileşimde kalarak öğrenirler. Bulunduğumuz zaman diliminde zaten teknoloji devrinin içine doğan çocukların teknolojiyi kullanmayı “öğrenememesi” imkansızdır. Çünkü etrafında herkes bir şekilde teknolojik aletleri kullanıyor. Doğru zaman geldiğinde çocuklar da herkes gibi teknolojiyi kullanırlar... Waldorf yuvalarında çocuklar yaparak-yaşayarak öğrenirler, ekrandan uzak kalan çocukların merak ve keşif duyguları da canlı kalır. Çocuklar boş zamanlarını daha faydalı işlerler değerlendirme becerisi geliştirir.
Öğrenme Yetisinin Gelişimi
Erken çocukluk yıllarında öğrenme fiziksel beden ile sürekli değişkenlik ilkesi üzerinden yürür. Öğrenme beden üzerinde ve onun aracılığıyla gerçekleşir. Bu yıllarda çocuklar tüm duyularını dış dünyanın etkilerine ve izlerine açar ve bedensel organizasyonuna edindiği her tecrübeyi tek tek dahil eder. Bu sebeple Waldorf yuvalarında öğrenmeye, taklit ile ve günlük akış içerisinde, didaktik olmayan bir yoldan ulaşılır. Bu yol çocukta ‘öğrenebilme kaygısı’ nın önüne geçmek ile birlikte en anlamlı ve kalıcı öğrenme yöntemi olan yaparak – yaşayarak öğrenme modelini birebir uygulayabilmesine olanak tanır.
Doğaya Merhamet ve Şükran
Çocuklar fiziksel etkinliklerle gelişir. Doğayla bağ kurmak, çocuklarımızın çevrelerindeki dünyaya karşı algılarının daha açık olmasını sağlar. Doğada vakit geçirmek, çocukta gözlem gücünü arttırır.Yaratıcılık ve inşa edebilme yeteneğini geliştirir. Doğanın dinginliği ve sınırsız üretim alanı, çocukların anda ve kendinde kalabilmesine de olanak sağlar. Waldorf eğitimi, çam kozalakları, deniz kabukları, mısır koçanları, ipler, bez parçaları ve mendiller, sopa ve dallar, ahşap bloklar, taşlar ve mukavva parçaları gibi, herkesin ulaşabileceği basit ve çevre dostu oyuncakları destekler.
Sanatsal Bakış Açsının Gelişimi
Sanat, Waldorf eğitiminin önemli bir parçasıdır. Sanata yer ayırmak demek, çocuklarımıza, yapılandırılmamış anlar sunmak demektir. Waldorf yuvalarında sanat ve sanatsal çalışmalar bir eğitim aracı olarak kullanılır. Dünyanın herhangi bir yerindeki bir Waldorf yuvasına girdiğinizde ilk bakışta ortak bulacağınız nokta mekanların estetik unsurları barındırması olacaktır. Daima yumuşak, göz yormayan renkler kullanılır, ortam çocuğu gerçeklikten uzaklaştırmayacak şekilde düzenlenmiştir ve her şey nizam içindedir. Çünkü çocuğun ihtiyacı olan şey birbirinden gösterişli renkler değil; sadelik, düzen ve estetiktir. Hasat Anaokulu’nda çocuklar ahşap atölyesinde ağaca dokunurlar, yontarlar, zımpara yaparlar ya da sadece parçaların tutkallanması için parçaları ucundan tutarak yardım ederler. Daha büyük çocuklar yontma aleti ile ağaca şekil verirler. Atölyede yaptığımız işler uzun solukludur. Yani hemen bitip çocuğun önüne hazır bir şekilde gelmez. Çocuklar burada sabırla ve emekle çalışmayı deneyimler. Ayrıca ağaçla çalışmanın sakinleştirici tarafı da onlara çok iyi gelir. Atölyede yaptığımız çalışma bittiğinde ise sınıfımız için ya da bahçemiz için yeni bir oyuncak edinmiş oluruz. Çocukların süreci görebilmeleri, neden-sonuç ilişkilerini anlamaları, büyük ve küçük kas gelişimleri için masa başında 45 dakika oturmaya hiç ihtiyaçları yok! Ahşap atölyemizde yaptığımız uzun soluklu işlerimizle zaten birçok gelişim alanına hitap ediyoruz. Hem de “öğretmen zoruyla” değil, keyifle ve isteyerek...
Çocuğun Gelişim Hızına Saygı
Waldorf pedagojisi çocukların gelişimsel açıdan bulunduğu noktaya saygı gösterir ve her şey için doğru bir zamanın olduğuna inanır. Her çocuğun bir potensiyeli vardır ve bu potensiyel uygun koşullar sağlandığında ortaya çıkar. Bunun için acele ettirmeye gerek yoktur.
Güven Çemberi
Waldorf yuvalarındaki yetişkinler, çocukların davranışları ile birlikte, çocuğun duygu ve davranışlarını dışa vurum biçiminin nedensonuçları ile de yakından ilgilenir. Bunun için hem ayrıntılı bir gözlem hem de çocuk gelişimi alan yetkinliğine hakim olmak gerekir. Çocukların davranışlarının altında yatanı görebilmek çocuğun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için elzemdir. Waldorf eğitmenleri bu gözlem yeteneğini geliştirebilmek için önce eğitimler alır daha sonra alıştırmalar üzerine yoğunlaşır. Böylelikle çocuğun ihtiyaçlarını ve anlatmak istediğini görebilen eğitmenler çocukları ile daha güçlü bağ kurup yuvadaki güven çemberini oluştururlar. Araştırmalar gösteriyor ki ancak güvende hisseden çocuklar, ortamda varlık gösterebilir ve ‘buradayım’ hissini yaşayabilirler.
Çocuğun Oyun Hakkı
Waldorf yuvalarında günün en önemli dilimini serbest oyun zamanlarını oluşturur. Oyunda çocuk kendisidir. Dış kurallardan bağımsızdır, sadece kendi dürtüsüne kulak kabartır. Oyunun konusunu ve içeriğini kendi içinden aldığı için oynarken kendisi ile örtüşür. Fantezi gelişiminin en önemli destekçisi olan serbest oyun anlarında çocuklar, hayatlarında yolunda giden ve gitmeyen bütün tecrübeleriistemsizce dışa vururlar. Bu sebeple biz eğitmenler gözlem zamanlarımızın en geniş kısmını serbest oyun anlarına ayırırız. Oyun, en etkili öğrenme yoludur. İçerisinde bolca coşku ve neşe içerir.
Gerçek İşler ile Meşgul Olma Hali
Waldorf yuvalarında eğitmenler ve çocuklar gün boyunca bir iş ya da oyun ile meşguldürler. Bu işlerin gerçek ve anlamlı olması çok kritiktir. Çocuk yaptığı işin sonucunun ne olduğunu ve bu sonuçla neler yapabileceğini görmek ister. Bu sebeple Waldorf yuvalarında gün sonu panodan indirilip kağıt çöpüne atılan el işlerinden ziyade çocukların sürece dahil oldukları ve anlamlı bir sürecin parçasıoldukları işler ile meşgul olurlar. Bu işler, bahçe temizliği ve bakımı, ahşap oymacılığı, sofra kurulumu ve hazırlığı, örgü örme, dokuma yapımı vs. olarak sıralanabilir.
Üretim
Günümüz tüketim toplumunda hem doğanın dengesini korumak hem de sürdürülebilir kaynaklar yaratabilmek adına, tükettiğimiz kadar üretebilmek de çok kıymetli. Değiştirmek, dönüştürmek, var edebilmek, ihtiyacımız olan kaynakların devamlılığı için çokkıymetli. Bu sebeple Waldorf yuvalarında yıllık planlar oluşturulurken hangi mevsimde, doğanın verdikleri ve eldekiler ile neler üretilebileceği gözden geçirilir. Bu üretimler, marmelat, sirke, turşu yapımından atkı, bere örmeye, kendi sıvı sabununu üretmeye,ekmek yapmaya kadar geniş bir yelpazede durur. Bu üretimin her sürecine eşlik eden çocuklarda öğrenme, ‘dahil olarak, eşlikederek’ gerçekleşir. Bununla birlikte çocuklar, ürettiğini tüketmenin verdiği haz ve mutluluk ile dolar.