1919'da Rudolf Steiner tarafından Almanya’da kurulan Waldorf pedagojisi, ana akım eğitim sistemine benzersiz bir alternatif sunuyor.  1. Dünya Savaşı’ndan çok ağır hasarlarla çıkan Almanya’da eğitim sistemi de Nasyonel Sosyalist Parti anlayışına göre şekilleniyordu. Eğitim sisteminin ne kadar etkili bir politika ve siyaset yapma alanı olabileceğini düşündüğümüzde Nasyonel Sosyalist anlayışında bir eğitimden çıkmış çocukların nasıl bir toplum oluşturacağını hayal etmek ise hiç zor değil. Rudolf Steiner, Stuttgart’da bulunan Waldorf Astoria sigara fabrikasında çalışan işçilerin çocukları için ilk Waldorf okulunu kurdu. Rudolf Steiner’a göre “eğitim bir sanattır, eğitmen de sanatçıdır”. Bizler de yuvamızda çocukları her gün bu anlayışla karşılarız.

Şu anda dünyada 2.000’den fazla anaokulu bulunmakta.Türkiye’deki çatı derneğimiz Eğitim Sanatı Dostları Derneği çatısı altında emin adımlarla ve Waldorf pedagojisinin temel prensiplerinden ödün vermeden ilerliyoruz. Türkiye’de bulunan her Waldorf okulu bu derneğin çatısı altındadir ve Derneğimiz her okulu bir mentörle eşleştirir. Mentörlerimiz belirli aralıklarla okulları ziyaret eder ve “Nasıl daha iyi olabiliriz” üstüne yardımlarını sunar.

Waldorf öğretmenleri tüm çocuğu eğitir: kafa, kalp ve eller. Çocukların düşünme, hissetme ve hareket etme yeteneklerini geliştirirler. Bu, çocukların önemli şekillerde büyümesini ve olgunlaşmasını sağlar. Waldorf eğitmeni olabilmek için 3 yıl süren yoğun bir eğitime gireriz. Çocuk gözlemi, staj ve tezimizi yazarak eğitimleri tamamlarız. Ancak öğrenme ve gelişme burada bitmez elbette hayat boyu devam eder.

Müfredat boyunca sanat, müzik ve hayal gücü çocuklara aşılanır. Bu, yaratıcılığı, merakı ve öğrenme sevgisini besler. Çocuklar kendilerini, çevreyi ve çevreyle ilişkilerini öğrenirler.

Son olarak, aile ile işbirliği, yılın belirli zamanlarında bir araya gelmek Waldorf pedagojisinde oldukça önemlidir. Zira çocuk eğitimi aile ve okul el ele vermeden etkili bir şekilde gerçekleşemez.